Giriş

Kuran'ın "Asla; demekte olduğunu yazacağız ve onun için azapta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız. Onun söylemekte olduğuna Biz mirasçı olacağız; o Bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir." (Meryem Suresi, 79-80) ayetleriyle bildirildiği gibi, insanın ağzından çıkan her kelime Allah Katında yazılmaktadır. Dolayısıyla insanlar inandıkları her fikirden, akıllarından geçirdikleri her düşünceden, gösterdikleri her tavırdan sorumlu oldukları gibi, söyledikleri her sözden de sorumlu tutulacak ve ahirette buna göre bir karşılık göreceklerdir.

İman edenler, Allah’ın şanını yücelttikleri, birbirlerine Allah’ın ayetlerini hatırlattıkları ve birbirlerinin tefekkürlerinden istifade ettikleri sohbet ortamlarında “Müslümanca konuşmalar” yapar, bu sohbetleri imanda derinleşmek için bir yol olarak kabul ederler.

Sohbet karşıdaki insanı tanımak, güzel ahlak özelliklerinden ve tefekkürlerinden istifade etmek açısından da çok önemli bir fırsattır. İnsanın duyguları, düşünceleri, istekleri gibi eksik yönleri de konuşmalarına yansır. Konuşma üslubu, kötü ahlak özelliklerine sahip kişilerle derin iman sahibi kişileri birbirinden ayırır. Çünkü iman sahibi bir insan, güçlü Allah korkusu gereği, karşısındakine rahatsızlık vermeyen, samimi, hikmetli, ümitvar, nezaketli, ölçülü, itidalli, alçakgönüllü ve her olayın hayır yönlerini dile getiren bir konuşma tarzı benimser. Boş ve yararsız sohbetlerden, insanları ümitsizliğe, ye’se ve karmaşaya sürükleyen konuşmalardan itinayla kaçınırlar.

Müslümanların Birbirine İltifat Etmesi Çok Güzeldir. Bütün Övgüler Cenab-ı Allah'adır.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Allah Rızası İçin Konuşmak


Müslüman, tüm hayatını Allah’ın rızasını kazanmak için çaba sarf ederek geçirir. Tüm hareketleri, aldığı kararlar, tavırları, ahlakı Allah’ın hoşnut olacağı şekildedir. Aynı şey konuşmaları, sohbeti ve kullandığı üslup için de geçerlidir. Müslüman, Allah rızası için, karşıdaki kişiye fayda verecekse konuşur. Konuşmalarında kendini ön plana çıkarma, bildiklerini vurgulama gibi bir iddiası yoktur. Gerektiği zaman hiç konuşmaz, sadece dinler. Gerektiği zaman birkaç cümleyle kanaatini bildirir ve karşısındaki kişinin tefekkürlerinden istifade etmeyi tercih eder.

Ancak sohbet ortamlarında başka kimseye söz hakkı tanımadan, tüm konuşmayı tek başına yapmaya çalışan ve “En iyi ben bilirim, o nedenle en çok ben konuşmalıyım” anlayışıyla hareket eden kimselere çok sık rastlanmaktadır. Bu kişilerin çevrelerindeki kişileri dinlemek, onların fikirlerinden istifade etmek gibi bir düşünceleri yoktur. Konuşmayı tek kişilik bir konferansa dönüştürmenin bir üstünlük, bir başarı olduğunu zanneder ve bu durumun karşılarındaki kişilerde ne tür bir rahatsızlık oluşturabileceğini hiç düşünmezler. Başka kişilerin bazı konuları kendilerinden daha iyi bileceğine ya da daha hikmetli bir şekilde ifade edebileceğine ihtimal dahi vermezler. Bu, tüm Müslümanların şiddetle kaçınmaları gereken, yanlış bir davranış şeklidir. Rabbimiz bir ayetinde şu şekilde buyurmuştur:

"...Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır."(Yusuf Suresi, 76)

Hikmetli Konuşmak Müminlerin Duasıdır


Konuşmaların kişiliği yansıtan en önemli özelliklerden biri olduğunu bilen müminlerin konuşmalarını diğer insanlardan ayıran çok önemli bir fark vardır:

Hikmetli Konuşmak…

Hikmetli konuşmak, bir insanın olabilecek en doğru, en faydalı ve en yerinde konuşmayı yapabilmesidir. Ancak hikmetli konuşmanın herhangi bir kuralı yoktur. Yerine, zamanına, hitap edilen kişilere ve içinde bulunulan şartlara göre değişir. Dahası hikmetli konuşabilmenin kişinin zeka seviyesiyle, kültür düzeyiyle, tahsil durumuyla ya da teknik bilgisiyle de herhangi bir bağlantısı yoktur. Bu gerçekten habersiz olan kimi insanlar, bu özelliğin teknik dikkat ile elde edilebileceğini sanırlar; bunun için konuşmalarının edebiyat kurallarına veya güzel söz sanatlarıyla ilgili bazı kitapların öğütlerine olabildiğince uygun olmasına büyük özen gösterirler.

Uzun ve sıra dışı cümleler kurduklarında ya da entelektüel değeri olduğuna inandıkları güncel ya da yabancı terimler kullandıklarında konuşmalarının son derece etkili ve süslü olacağına inanırlar. Oysa bunların hiçbiri insana hikmetli konuşabilme yeteneği kazandırmaz. Çünkü hikmet ancak imanla, Allah korkusundan kaynaklanan samimiyetle ve Yüce Allah’a duyulan teslimiyetle kazanılabilen bir özelliktir.

Kuran’da meleklerin ''Dediler ki: Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.'' (Bakara Suresi, 32) ayetiyle bildirilen tesbihlerinde olduğu gibi, Yüce Allah sonsuz hikmet sahibidir ve dilediği kişiye bu nimeti dilediği kadarıyla verir. insanın ise Allah’ın kendisine öğrettiği dışında hiçbir bilgisi yoktur.

Hikmetli Konuşmak Nasıl Olur?

Hikmet sahibi bir kimse konuşmalarında kendisini karşı tarafa beğendirme amacı taşımaz.Kendisine nutku verip konuşturacak olanın Allah olduğunu bilerek Rabbimiz’e sığınır ve sadece O’nun rızasını kazanmayı hedefleyerek konuşur. Her an olduğu gibi konuşurken de insanların değil Allah’ın huzurunda bulunduğunun ve konuşmasının ancak O’nun dilemesiyle etkili olacağının şuurundadır. Sözlerinin etkili ve hikmetli olması için Allah’a dua eder. Bu samimiyete karşılık, vicdanı insana söylenmesi gereken en güzel sözleri ilham eder. Dolayısıyla neyin vurgulanması, neye dikkat çekilmesi ya da neyin söylenmemesi gerektiğini; hangi üslubun yanlış, hangi anlatımın etkili olacağını vicdanını dinleyen herkes kolaylıkla bulabilir.

Kuran ahlakının yaşanmadığı yerlerde yapılan süslü ve edebi konuşmaların aksine hikmetli konuşan insanın sözleri karşı tarafın kalbine etki eder.Samimi bir insan hiçbir zaman için insanların takdirini hedefleyerek konuşmaz.Kuran ahlakından uzak olan insanların asıl amaçları ise kendilerini insanlara beğendirmek olduğu için, bu durumda samimiyet tamamen ortadan kalkar.Samimiyet olmayınca doğal olarak hikmetli konuşma da olmaz.

Konuşmacı kimi zaman bir konuda ne kadar derin bilgiye sahip olduğunu ortaya koyabilmek adına dinleyenlerin hiçbir şekilde işine yaramayacak pek çok gereksiz konuşma yapar. Oysa iman eden bir insan bir konuyu olabilecek en açık ve anlaşılır, en özlü, etkileyici ve karşı tarafa fayda sağlayacak üslup ile anlatır.

Amacı ne kendini beğendirmek ne de karşı tarafa üstün görünmektir. Amacı sadece Allah’ın rızasını kazanmak için karşı tarafa faydalı olabilmektir. Niyeti halis olduğu için Allah’ın izniyle bu çabası en hayırlı şekilde sonuçlanır.

Kuran’ın, ''Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir... '' (Bakara Suresi, 269) ayetiyle hikmetin önemine ve insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat çekilmektedir.

Gerçekten de hikmet sahibi bir mümin, Allah’ın izniyle dini en güzel şekilde yaşayabilmekte, Yüce Allah’ın en razı olacağı konuşmaları yapabilmekte, insanlara Kuran ahlakını en anlaşılır ve en etkili bir biçimde anlatarak çeşitli hayırlara vesile olabilmektedir. Bu ahlaka sahip bir müminle konuşan kimseler, bu kişinin hikmetli yorumları sayesinde olayların fark edemedikleri yönlerini görebilmekte, akledemedikleri akılcı davranışlara yönelebilmektedirler. Hikmetin ne denli büyük bir nimet olduğunun farkında olan müminler dualarında Allah’tan kendilerine ‘hikmet, anlatım çarpıcılığı ve etkili bir hitabet kabiliyeti’ vermesini isterler.

Kendilerine Hikmet Verilenler

Ayetlerde Allah’ın hikmeti dilediği kimseye verebileceğine ve hikmetin Allah’ın elçilerinin de önemli özelliklerinden biri olduğuna dikkat çekilmektedir. Örneğin ''...Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.'' (Sad Suresi, 20) ayetiyle Hz. Davut’a Allah Katından özel bir hikmet ve anlatım çarpıcılığı verildiği bildirilmektedir. ''Yoksa onlar, Allah’ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, ibrahim ailesine kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik. '' (Nisa Suresi, 54) ayetiyle de Hz. İbrahim’e hikmet verildiğinden bahsedilmektedir.

Bunun yanında, hikmetli konuşmanın kişinin yaşıyla da bir bağlantısı yoktur. Allah samimiyeti ve imanı oranında dilediği insana dilediği yaşta hikmet verebilmektedir. Kuran’da bu durumun en güzel örneklerini Hz. Yahya ve Hz. Musa’da görmek mümkündür.

Yüce Allah, Müminleri Boş ve Yararsız Sözlerden Sakındırmıştır

Allah’a inanmayan insanlar yaşamlarını dünya hayatıyla sınırlı olarak düşündükleri için sonsuz hayatlarını yaşayacakları ahiret için bir hazırlık yapmaya da gerek duymazlar. Nasıl bir tavır içerisinde olduklarını, yaşadıkları süre içerisinde hayırdan yana neler kazandıklarını, nasıl bir sona doğru ilerlediklerini düşünmezler. Oysa her davranış, her söz, her düşünce hesap gününde insanın önüne çıkartılmak üzere saklanmaktadır. Sarf edilen her faydalı ve hikmetli söz insanı ahirette kazançlı çıkaracak, Yüce Allah’ın rızasını, cennetini ve rahmetini kazanmasına vesile olacaktır. Müminler boş ve yararsız sözün ne olduğu konusunda ölçülerini Kuran’a göre belirlerler. Dünyada geçirdikleri her anlarının ahiret yaşamları açısından çok kıymetli olduğunu bildikleri için, hayatları boyunca vicdanlarına başvurarak boş söze dalmamaya büyük özen gösterirler.

Allah (cc)'ın Kudretini Takdir Edebilen Bir Üslup ile Konuşmak

Samimi olarak iman eden bir kişi yaşadığı her olayda Yüce Allah (cc)'ın aklını, ilmini, sanatını ve gücünü görür ve hayranlıkla Allah (cc)'a boyun eğer. Bu samimi sevgi, saygı ve teslimiyet, kişinin tüm hayatına olduğu gibi konuşmalarına da yansır. İman eden bir insan, Cenab-ı Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını; herkesin ve herşeyin, tüm varlıkların her an O'na muhtaç olduklarını bilir. Allah (cc)'ın kudretini ve büyüklüğünü kavradığı için aynı zamanda kendi aczinin de farkındadır. Allah (cc) dilemedikçe, kendisinin tek başına hiçbir şey yapamayacağını bilir. Bu yüzden ne kadar mükemmel özelliklere sahip olursa olsun, bunlardan dolayı kibir ya da büyüklenme duygusuna kapılmaz. Daima aczini bilen, boyun eğici ve teslimiyetli bir hal ve üslup içerisindedir; kazandığı bir başarıdan bahsederken, bunun ancak Allah (cc)'ın izniyle ve O'nun kendisine verdiği yetenekler sayesinde gerçekleştiğini bilerek konuşur. Aynı şekilde kendisine bir övgü yöneltildiğinde de, tüm bu övgülerin aslında Allah (cc)'ın üstün sanatına karşı yapıldığını bilmenin verdiği tevazu içerisindedir.

Cenab-ı Allah'ın kudretini gereği gibi takdir edebilen bir insanın konuşmalarına O'nun aklını, ilmini, gücünü ve büyüklüğünü övüp yücelten bir üslup hakimdir. Böyle bir insanın hayatının her anında kalbi hep Allah (cc) ile birliktedir; ne yapsa, nereye baksa, ne işitse hepsinde Allah (cc)'ın sanatının örneklerini görür ve bunlara karşı duyduğu hayranlığı samimi bir şekilde dile getirir. Kuran'da iman edenlerin günlük hayatın her anında; gerek otururken, gerek ayaktayken gerekse de yatarken kalplerinin hep Allah (cc) ile birlikte olduğu, her an Allah (cc)'ın kudretini düşünüp dile getirdikleri bildirilmektedir. Yüce Allah (cc) ayette şöyle buyurmaktadır:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 191)

Müslüman, yaşadığı her an, yaptığı her işte bu gerçeğin şuurundadır. Yediği besinleri kupkuru topraktan çıkarıp en güzel ve en lezzetli şekilde kendisine sunanın ve tat alabilmesini sağlayanın Allah (cc) olduğunu bilir. Bu nedenle yemeği pişirene teşekkür ederken, asıl teşekkürü Allah (cc)'a borçlu olduğunu bilir ve Rabbimiz'e şükreder. Çok istediği bir şey, hiç beklemediği bir anda gerçekleştiğinde, bunun asla tesadüf olmadığının şuurundadır, hemen Allah (cc)'a şükreder. Güzel bir mimari yapıyı gezdiğinde, o eseri inşa eden, dekorasyonunda rol alan kimseleri estetik anlayışlarından dolayı takdir eder, ama gerçekte tüm bu güzellikleri yaratanın Allah (cc) olduğunu unutmaz, Allah (cc)'ın büyüklüğünü övüp tesbih eder. Kendisinde bulunan vasıflardan dolayı da gurura kapılmaz; Allah (cc)'ın aciz bir kulu olduğunu bilerek, övgüyü daima Rabbimiz'e yöneltir. Kuran'da, insanlara övgünün gerçek sahibinin Allah (cc) olduğu hatırlatılmış ve Allah (cc)'ın Şanını yücelterek tesbih etmeleri bildirilmiştir.